İngilizce Hangi Seviyede Konuşulur? Felsefi Bir Bakış
İnsan dili, yalnızca iletişimin bir aracı değil, aynı zamanda varoluşun yankısıdır. Bir insanın İngilizce konuşma seviyesi, yalnızca kelimelere hâkimiyetinin değil, dünyayı kavrayışının da bir yansımasıdır. Dil, düşüncenin sınırlarını belirler; Wittgenstein’ın dediği gibi, “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.” Öyleyse soralım: Bir insan İngilizceyi “hangi seviyede” konuşur, yoksa İngilizce mi insanın seviyesini belirler?
Epistemolojik Perspektif: Bilmenin Sınırları
İngilizce öğrenmek, epistemolojik bir yolculuktur. Bilgi sadece kelimelerin ezberlenmesi değil, onların anlam evrenine nüfuz etmektir. “Beginner”, “intermediate”, “advanced” gibi sınıflandırmalar, aslında insanın bilme biçimlerini hiyerarşik olarak düzenler. Ancak bu kategoriler, gerçekte ne kadar bilgiye sahip olduğumuzu mı gösterir, yoksa bilginin ölçülebileceği yanılsamasını mı yaratır?
Bir kelimenin kökenini bilmek, bir kavramın tarihine inmek demektir. “Understand” kelimesi, “altında durmak” anlamına gelir — yani anlamak, bir şeyin altında durup onu yukarıdan kavramaktır. Bu yönüyle İngilizce bilmek, yalnızca sözcükleri konuşmak değil, onların altında saklı olan anlam katmanlarını sezmek demektir.
Ontolojik Perspektif: Dilde Var Olmak
İngilizce konuşmak, varoluş biçimidir. Heidegger’in “Dil varlığın evidir” sözü, burada yankı bulur. Bir insan İngilizce konuştuğunda yalnızca bir dil kullanmaz; aynı zamanda başka bir varlık düzlemine geçer. Dil, insanı biçimlendirir; her cümle bir varoluş biçimidir. “I am” derken, aslında insan “ben varım” der ve bu varlık beyanı İngilizcenin ontolojik temeline işlenmiştir.
Peki bir insan, ana dilinden başka bir dilde “var olabilir” mi? İngilizce konuştuğumuzda düşüncelerimiz değişir mi? Belki de İngilizce konuşma seviyesi, sadece gramerle değil, o dilin dünyasında nasıl var olduğumuzla ölçülmelidir.
Etik Perspektif: Dilin Sorumluluğu
Her dil, bir etik sorumluluk taşır. İngilizce, küresel bir dil olarak gücü temsil eder. Bu durumda “İngilizce konuşmak”, aynı zamanda bir etik tercihtir. Kullandığımız her kelime, anlam alanına yeni bir iz bırakır. Yanlış bir kelime seçimi, yalnızca iletişim hatası değil, bir anlam ihlalidir.
Bu bağlamda, etik İngilizce konuşmak, dili yalnızca araç olarak değil, insan onurunu taşıyan bir alan olarak görmek demektir. Bir dilde konuşmak, o dilin değerlerine de dokunmaktır. Dolayısıyla İngilizce seviyemiz, yalnızca testlerle değil, kelimelerimizin etik derinliğiyle de ölçülmelidir.
Seviye Kavramının Eleştirisi
“İngilizce hangi seviyede konuşulur?” sorusu, aslında bir güç sorusudur. Seviye, ölçmek ister; ama ölçülebilen her şey, anlamını bir ölçüde kaybeder. Bir dilin ruhu, sayılarla ifade edilemez. “B2”, “C1” gibi terimler, öğrenmeyi kolaylaştırır ama insanın dilsel yaratıcılığını daraltır. Çünkü dil, bir sınav değil, bir deneyimdir.
Belki de asıl mesele, seviyemizin ne olduğu değil, dilde ne kadar “yaşadığımızdır”. Bir insan, basit cümlelerle bile derin düşünceler ifade edebilir; tıpkı bir filozofun suskunluğunun bile anlam taşıması gibi.
Sonuç: Dildeki Sessiz Derinlik
İngilizce konuşmak, bir bilgi birikiminden öte, bir varlık yolculuğudur. İnsan, kelimelerle hem kendini hem dünyayı yeniden kurar. Seviye, yalnızca yüzeydeki yansımadır; esas olan, dilin bizi dönüştürme gücüdür.
Bu yazıyı okurken kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: Ben İngilizce konuştuğumda gerçekten mi iletişim kuruyorum, yoksa yalnızca anlamı taklit mi ediyorum?
Ve belki de bu sorunun cevabı, hangi seviyede konuştuğunuzu değil, hangi derinlikte düşündüğünüzü gösterecektir.